13 Ağustos Çarşamba (2.Gün)
Asker olarak geçireceğimiz ilk tam günün sabahı 05.30 da kaldırdılar. “Koğuş kalk” diye bir ses duyunca sanki aylardır aynı şekilde kalkıyormuşum gibi ani bir refleksle yerimden fırladım. Dolabımdan traş malzemelerimi aldım, tıraş oldum ve yatağımı topladım. Yataklarımızda yaz olduğu için sadece pike vardı. Ama pikeyi de ilginç bir yöntemle katlamak gerekiyor. O şekilde katlayıp yerine koydum. Giyinip bahçeye çıktım.
Daha önce Burdur’da asker öğretmenlik yapmış arkadaşlarımdan edindiğim bilgiye göre sabah 15 dakika bile erken kalkmak çok işe yarıyormuş. Tuvalet sırası, tıraş için lavabo sırası gibi sıraları bekleme problemi olmazmış. Gerçi ilk gün çok erken kalkamadım ama “Koğuş kalk” sesini duyar duymaz tıraşa gittiğim için vakit kazandım. Bundan sonraki günlerde 15-20 dakika daha erken kalkmayı düşünüyorum. Hatta yarım saat erken kalkarsam duş alma şansım bile olabilirmiş. Yani burada anahtar kelime “erken kalkmak”.
Yatak toplama ve pikenin o ilginç katlama yöntemi konusunda da daha önceden bilgi sahibi olduğumdan hiç zorluk çekmedim.
Bizim koğuşların ön tarafındaki futbol sahası benzeri tirübünleri olan büyükçe asfalt meydanda toplanmamızı istediler. Bütün bir tabur aynı alanda toplanıyormuşuz. Herkesi tek tek sayıp yoklama alıyorlarmış. Bu toplanma ve sayılma işleminin adı “ictima” imiş. Bir askeri terimle daha böylece tanışmış olduk: ictima. Eski Türkçe’de kullanılan ictima toplanma anlamına geliyor zaten.
Sabah bizim için eğitim ya da başka bir iş olmadı. Zaten henüz sivil kıyafetlerimizi giyiyorduk. Sıramız gelince bizi de önce ölçü almaya götürdüler sonra da yine sırayla kıyafetlerimizi aldık. Giyeceğimiz kıyafetlere kamuflaj adı veriliyor. Bundan sonraki yazılarda bu terimi kullanmayı tercih edeceğim.
Beden ölçüsü almak için yine büyük kantinin yakınlarında bir yerlerde olan ölçü alma bölgesine götürdüler. Beden ölçüsünü göğüs bölgesinden ölçüyorlar ve çıkan rakamın yarısını not alıyorlar. Benim ölçüm de 51 çıktı. Bu ölçüye göre pantolon, ceket ve diğer eşyalarımızı verecekler. Pantolon ölçüsünün göğüs bölgesine bakarak belirlendiği ilginç bir deneyim oldu.
Bot numarası belirlenecek yere gittik. Her numara botlardan birer tane (sanırım sadece sağ ayak için olan) olmak üzere bir tahtanın üzerine yapıştırmışlar. Siz ayağınızı bu botlara sokup numaranızı belirliyorsunuz. Daha önce askerlik yapmış arkadaşlar 1 numara büyüğünü alırsam iyi olacağını söylemişlerdi. Ben de ayağımı denedim. 44 numara tam oturdu ama 45 numara biraz daha büyük ve rahat geldi. 45 numarayı seçtim.
Ölçü alma işlemi bu şekilde oldu. Şimdi sırasıyla kamuflaj almaya gidiyoruz.
Büyükçe bir hangarın içinde eşyaların dizili olduğu yere girdik. Ölçülerimizi söyledik. 1 adet Diş macunu, 1 adet diş fırçası, 1 adet ceket, 1 adet pantolon, 2 adet iç çamaşırı, 2 adet fanila ve 1 adet kep (şapka) olmak üzere istihkakımızı aldık.
Herhalde farklı zamanlarda ihale yapıldığından botların markası muhtelif idi. O yüzden de ayak ölçüsü tutmayanlar olduğunu gördük. Aldığımız kamuflajı giydik. Botlarımızı giymek için bahçeye çıktık. Botları bağlamak ayrı bir maharet istiyor. Alt tarafı 3 sıra düz, üst kısımları çarpraz olacak şekilde bağladık. Kendi başıma bağlayamadığımı, çavuştan yardım istediğimi itiraf etmekte bir mahzur görmüyorum.
Bize verilen malzemelere de istihkak deniyormuş. Herhalde bizim kendi hakkımız olan eşyaları kastediyorlar.
Kamuflajı giydikten sonra herkeste ani bir şaşkınlık oldu. Çünkü az önce baktığımızda herkesi farkedebilirken artık herkes yemyeşil olmuştu. Birisini arıyorsanız ismini yüksek sesle bağırıyorsunuz. Önünüzdeki yeşilliklerden biri kafasını kaldırıp cevap veriyor. Öyle buluyorsunuz. Zamanla alışacağımızı düşünüyorum. Bir de nedense bizim kıyafetlerimiz Çin askerleri gibi yemyeşildi. Halbuki acemi asker öğretmenler haricindeki diğer askerler klasik alacalı yeşil asker kıyafeti giyiyorlar. Bu kıyafetle nereye gtisek acemi asker olduğumuz bilecekler alayın içinde.
Bu gün başka bir iş olmadı, rahat geçti.
Tıraş malzemelerimiz, bir kaç zaruri eşya, havlularımız, iç çamaşırlarımız haricinde kalan sivil kıyafetlerimizi valizlerimize geri koyduk ve yine sırayla depoya teslim ettik. Askeri hayat yavaş yavaş başlıyor. Koğuşlarımız belli olduğundan akşam yatağımızı bulup erken yattık. Çavuşun söylediğine göre yarın eğitim olmaz, bölük kaydımız yapılırmış. O yüzden rahattık.
Akşam yatarken evden getirdiğim kilitlerden bir tanesi ile botlarımı birbirine kilitledim. Birisini de Mustafa Cennet’e verdim. Diğerini valiz kilitlemek için getirmiştim ama gerek görmedim. Belki kilitlesem de iyi olurdu. Neyse, kilitlemeden depoya teslim ettim bile.
Yatmadan önce künyelerimizi de verdiler. İsim yazdırmak zaruri değilmiş, boş takabilirmişiz. Ama isteyen gidip büyük kantinde parasını verip yazdırabilirmiş. Künye, üzerine isim, hangi tabur ve bölükte bulunduğumuz, kan grubumuz, dinimiz gibi bir kaç bilginin yazıldığı boyna zincirle kolye gibi asılan anahtarlık büyüklüğünde 2 yassı metal levha. Boynumuzda sürekli takılı kalması gerekiyormuş.
14 Ağustos Perşembe (3. Gün)
Artık askeri yaşam rutinleşmeye başladı. Kalkış saati, ictima, kahvaltı gibi aşamaları yadırgamadan sırasıyla geçtik. Botlarımızı giydik. İstihkak dağıtımı sırasında verilen ceketi sadece alay ictimalarında ve yemin töreninde giyecekmişiz. Sair zamanlarda kollu, yeşil atletlerimizle dolaşacağız.
Kahvaltıdan sonra hiç beklemediğimiz bir şey oldu. Eğitime gidiyoruz. Bölük kaydımız daha sonra sıramız geldiğinde yapılacak.
Uygun adım yürüyerek eğitim alanına vardık. Eğitim alanı, etrafta çeşitli bilgi levhalarının dikili olduğu bir arazi. Hava çok sıcak. Öğleye kadar sağa dön, sola dön, geriye dön, selam dur, ileri bak, tekmil ver gibi eğitimler yaptık. Belirli aralıklarla mola veriliyor. Eğitimi yöneten komutan uzaktan düdük çalıyor. Eğitim yapan bütün mangalar ayakta değilseler ayağa kalkıp hazırol vaziyetinde (esas duruş) düdüğe doğru dönüyorlar. Komutan “10 Dakika istirahat et!” diye bağırınca hep beraber “Sağol!” diye karşılık veriyoruz. Süre çok az olduğu için soğuk bir su içebilmek umuduyla eğitim alanındaki kantine doğru koşuyoruz. Tekrar düdük çaldığında eğitim yaptığımız gölgelik alanda yerimizi alıyoruz. İkinci, üçüncü moladan sonra sosyal yaşamın vazgeçilmezlerinde toplu hareket edebilmeyi öğrendik. Birisine toplu para verip su almaya gönderiyoruz. Herkes sıra beklemek zorunda kalmıyor. Kantinde Uludağ Kola, Uludağ Portakal, Uludağ meyve suyu, bazen dondurma, bazen tatlı satılıyor suyun haricinde. Vakit kalırsa ve sıra gelirse onlardan da alabiliyoruz. Eğer çok sona kalmışsak soğuk su kalmıyor, ılık su içmek zorunda kalabiliyoruz. İlk sıralarda olabilmek önemli.
Uygun adım yürüyüşle öğle yemeğine gidip geldik. Sıcakta öğle ictiması ve uygun adım yürüyüş ilk defa olduğu için herhalde çok zor oldu. Sabah kalktığımızda eğitim yapacağımız konusunda bilgim olmadığı için güneş kremi gibi koruyucu önlemler almamıştım. Hatta bilseydim, verdikleri boyun kısmı açık atlet yerine evden getirdiğim boyunlu bisiklet yaka atletlerimden birini giyerdim. Künyenin zincirinin boynuma değdiği yerler bir çizgi halinde kıpkırmızı oldu, güneşte yandık.
Öğleden sonra tekrarlarla geçti. Manga komutanımız Fatih Arı, bizim yürüyüş ve diğer hareketleri kolay kavradığımızı söyledi. O yüzden öğleden sonra sıkmadı, rahat geçti. Yaşanan en can sıkıcı şey havanın bayıltacak derecede sıcak olmasıydı. Yoksa eğitim oldukça eğlenceliydi.
Akşam duş almak istedim ama uzun bir kuyruk vardı. Sonra Harun Tuğrul gelip sıranın dağıldığımı söyledi. Su sıcak olmayınca herkes dağılmış. Ben de rahat rahat soğuk su ile duş aldım. Biraz zor oluyor ama alışınca soğuk su ile duş alınabiliyor.
Vücudumun yanan yerlerine çabuk yenilensin dye cilt kremi sürdüm. Giydiğim atleti çıkarıp evden getirdiğim boyunlu atleti giydim. Erken kalkacağımız için oyalanmadan yattık.
Eğitimin başladığı ilk gün böyle geçti.
15 Ağustos Cuma (4.Gün)
Sabah yine eğitime gittik. Manga Komutanımız Fatih Arı’ya (Bundan sonraki yazılarda kısaca Fatih Çavuş diye yazacağım) başka bir manga da geçici olarak ilgilenmesi için verildiği için bizi kendi halimize bıraktı. “Manga! Emir komuta bende” oynadık. Gördüğümüz dersi tekrar ettik. Komutan birisine “Emir komuta sende!” diye görevi bırakınca o da duruma göre manga ya da takıma “Manga! Emir komuta bende!”, “Takım! Emir komuta bende!” der ve artık görevi o devralmış olur. Biz de kendi aramızda böyle yaptık. Herkes belli bir süre emir komutayı devralıp mangaya eğitim yaptırdı. Oldukça keyifli geçti.
Her manganın hafta içi 2 defa gündüz vakti zorunlu banyo saati var. Buna saat demek doğru değil, 15 dakika süre veriyorlar. Saat 10.45’te de bizim mangamıza sıra geldi. Banyoya gittik. Sıcak su yokmuş, gene soğuk su ile duş almak zorunda kaldık. Öğleye kadar koğuş bölgesinde kaldık, eğitim alanına dönmedik. Aslında eğitim alanından banyoya gitmek, banyo yapmak ve dönmek toplam 30 dakika sürmeliymiş.
Yemekten sonra bölük kaydımız yapılacakmış. O yüzden emekli sicil numaramız lazım oldu. Telefonla kimseye ulaşamadım. Öğle arasında internet cafeye gidip ilsis.meb.gov.tr adresindeki bilgilerimden öğrenmeye karar verdim. 12.30 da öğle yemeği oldu. Yemekte döner vardı. Yemeğe Alay Komutanımız Piyade Kıdemli Albay Mehmet Hayta gelmiş. Biz (Harun, Mustafa, Ben) yemeğe girmedik. İnternet cafeye gittik. Kapısında “bilgi ve iletişim merkezi” yazan klimalı, yaklaşık 60 tane bilgisayar bulunan güzel bir yer. 25 YKr verdikten sonra 30 dakika yararlanabiliyorsunuz. Daha sonra tekrar sıraya girmeniz gerekiyor. Emekli sicil numaraı öğrendikten sonra, twitter, facebook,msn gibi servislerdeki durum bilgilerimi güncelledim. Askerlik görevi öncesi sunucu değişikliği sırasında yaptığım değişiklikler sonucu yayına aldığım ama sonra problem çıkan blogumu aktifleştirmeye çalıştım. Türkçe karakter sorunu oldu. Ama en azından yayına başladı. İşimiz bitince kendi tabur bölgemize döndük. Kısa süreliğine de olsa internetten yararlanabildiğimiz için oldukça mutlu olduk.
İnternet Cafeye kadar gelmişken büyük kantine de uğradık. Harun; bot fırçası, kirli çamaşır torbası, temiz çamaşır torbası, tuvalet kağıdı, tırnak makası, el havlusu, banyo havlusu, iç çamaşırı ve ıslak mendil aldı. Kontör kartı satın alacaklardı ama kalmamış. Ben kontör kartı kullanmıyorum, kredi kartımla konuşuyorum.
Bu arada telefonlardan da bahsedeyim. Koğuş bölgelerinde ve başka muhtelif bölgelerde bol miktarda ankesörlü telefon var. İster kredi kartınızla, ister diğer kontör kartlarınızla boş zamanlarınızda telefon görüşmesi yapabiliyorsunuz.
Öğle ictimasından sonra Takım Komutanımız Piyade Astsubay Kıdemli Üstçavuş Sadettin Çevik bizleri emniyet ve kaza eğitimi için kurulan alandaki levhaları okuyup bilgi vermek üzre bizi ilgili alana götürdü. Kızgın kumların üzerinde ve öğle sıcağında güneşte bekliyoruz. Komutan levhalardaki yazıları bizlere okuyor. Çok kötü bir durum. Başımıza güneş geçecek, bayılacağız diye düşünmeye başladık. Bu esnada, mucizevi bir gelişme oldu. Bölük kaydı için sıramız gelmiş. Bizi götürdüler, bu işkenceden kurtulduk.
Bölük kaydı için sıra vardı. Sıramız gelip de kayıt yaptırana kadar akşam oldu. Eğitimden kurtulmuş olduk.
Bölük kaydı yaptırmadan önce resim çekildi. Şu anda yazıyorum ama resim çekilme işleminin hangi gün olduğu konusunda tam emin değilim. Kesin öğrendikten sonra bu yazıyı güncellerim. Resim çekilme işlemi manga manga yapılıyor. Resim çekilirken ceketli olmak gerekiyor. Koğuşlardan ceketlerimizi alıp giydik. Resim çekilmek için bir levhanın arka tarafına geçiyorsunuz. Sadece üst bölgeniz görülüyor. Alt tarafınızı levha kapatıyor. Zaten vesikalık çekecekleri için problem olmuyor. Levhnaın üzerinde karton kağıtlarla manga numaranız yazıyor (Benimki 3410 idi). Resimde manga numaranız da çıkıyor, kullanırken o bölümü kesiyorlar. herhalde karıştırmamak için böyle bir pratik yöntem geliştirmişler. Reismler için sanırım adam başı 2.5 YTL para topladılar. 15-20 tane resim çıkacakmış. Kullanılmayan, artan resimleri askerlik bitiminde bize iade edeceklermiş.
Vesikalık resim çekilme işlemi bittikten sonra da Fatih Çavuşla birlikte manga halinde toplu resim çektirdik. Toplu resim çekilmeden önce ceketlerimiz çıkardık. Ceketsiz çektirdik. Zaten hava sıcak olduğundan ceketle bunalıyorsunuz orda.
Resimdekiler:
(arka sırada ayaktakiler, soldan sağa): Şahin AKINCI, Hasan ŞEN, Enes AYDIN, Kayhan BACAKOĞLU, Mehmet OKTAR, Hasan ÇAKIR, Alper GÜNER, Süleyman BAYKAL, Mustafa CENNET, Yunus ÖZEN, Erdem ARSLAN, Evren EĞİLMEZ, Mehmet GÜNAY
(ortada eğilenler, soldan sağa): Emre DURAK, Metin TEKİN, Harun TUĞRUL, Ceyhan SALMAN, Hikmet KILIÇKAN, Osman GÜNGÖR, Fatih ARI (Çavuş), Kadir ÖZTÜRK, Selim ÇAKIR, Durmuş BATIK, Cüneyt KARACA, Erkan DEVECİ, Hanifi POLAT
(ön sıradakiler, soldan sağa): Mustafa YİĞİT, Hüseyin KARADUMAN, Mustafa ALTUNTAŞ, Kamil SÖĞÜT, Hasan SEVİMLİ, Gökhan BUDAK, Levent MIHÇI, İlker BEKMEZ, Nedim ÇOBAN, Cihan ŞİMŞEK, Erdem IŞILDAK, Erkan DEMİR, Şenel MUSLU.
Resimdeki sıra bizim manga sıramız. Sırayı bozan en sondaki Erkan Demir. Şenel Muslu ile yer değiştirmiş resim çekilirken. Erkan zaten eğitimden de kaçardı, biz ona “Arazi Mafyası” derdik. Askerde bir şeyden kaçmaya “arazi olmak” denir.
Kışlada resim çektirmek için bir fotoğrafçı var ve sürekli ortalıkta dolanıyor. İsteyen istediği zaman resim çektirebiliyor. Resimleri dijital olarak alamıyorsunuz, kağıda basıp veriyorlar ve tek çektirseniz bile 2 adet basılıyor. Hatırladığım kadarıyla resim için de 2.5 YTL veriyorsunuz ama toplu resimlerde adam başı 1.25 YTL olması gerekiyor. Bu bilgileri hatırlayabildiğim kadarıyla yazdım. Yaklaşık olarak doğru ama tam emin değilim.
Akşam yemeği sırasında asker öğretmen olarak gideceğimiz il belli olmuş diye bir söylenti yayıldı. Önce inanmak istemedim. Çünkü geçen yıllarda 20 Ağustos’tan önce açıklanmamıştı. Yemekten sonra gidip tetkik ettik. Gerçekten açıklanmış. Harun, Mustafa’nın görev yaptığı ile yani Muş’a gidiyor. Zaten bir iki gündür sürekli Muş üzerine şakalar yapıyordu.
Benim görev yerim G.Antep çıktı. Bölgeyi tanıyanlar çok şanslı olduğumu söylediler. Tebrik ettiler.
Bizim mangada Muş’ta çalışan çok arkadaş vardı. Yeni çıkanlarla birlikte bir hayli Muş’ta çalışan oldu.
Akşama eve ve arkadaşlarıma telefon edip görev yerimi haber verdim.
Hafta sonları pek eğitim olmazmış, rahat geçermiş. O yüzden ilk haftayı bitirdiğimizi düşünüyorum. Gün geçtikçe askerliğe biraz daha alışıyoruz, kendimize eğlenecek bir şeyler, bir takım meşgaleler buluyoruz. Herşeye rağmen hayat devam ediyor.